7 Mart 2015 Cumartesi
28 Şubat 2015 Cumartesi
Dünya’nın İlk Mikroorganizma Müzesi Micropia!
Albüm:
Dünya’nın
İlk Mikroorganizma Müzesi Micropia!
Micropia,
Dünya’nın ilk mikroorganizma müzesi olarak “Görünmezi Gösterir” sloganıyla mikroskop
altındaki yaşama ışık tutuyor, vücudumuzda yaşayan bakterilerden kullandığımız eşyalara
kadar her türlü nesnede bulunan canlılığı ziyaretçilerine sunuyor.
Micropia'nın girişi ve ilk katı
Micropia
Müzesi, geçtiğimiz Ekim ayında Amsterdam’da yaklaşık 10 Milyon Euro maliyetle
bir hayvanat bahçesinin bünyesinde açılmıştı. Peki müzede neler var?
Müzeye
ilk girdiğinizde sizi tıpkı bilimsel bir laboratuvara benzeyen, mikroskoplar ve
deney araçlarla dolu karartılmış bir salon karşılıyor. Burada oldukça ilginç uygulamalar
da var. Örneğin bir vücut tarayıcısıyla vücudunuz hangi bölgesinde hangi tür
bakterilerin yaşadığını görebiliyor, bir öpüşme esnasında ne kadar bakterinizi
karşı tarafa “bulaştırdığınızı” sayabiliyorsunuz. Ayrıca evimizde her gün
oldukça steril olduklarını düşünüp kullandığımız pek çok araç gerecin üzerinde ya
da yediğimiz yiyeceklerle birlikte yaşayan mikroorganizmaları da
görebiliyorsunuz.
Micropia'da mikroorganizmalarla oldukça farklı şekillerde çalışabiliyorsunuz.
Müzede
yalnızca bakterileri değil, fungiler, virüs ve alglere kadar pek çok çeşit
mikroorganizmayı inceleme şansını elde ediyorsunuz. Bu incelemeler sırasında
hangi mikroorganizmanın günlük yaşamımızda hangi fonksiyonu yerine getirdiğini
araştırıp bu mikroorganizmaların yaşam için ne kadar gerekli olduğunu
hissedebiliyorsunuz.
Micropia'da ayrıca mikroorganizma sergisini gezebilirsiniz.
Müzenin
bir de web sitesi var, ziyaret etmek
isteyenler ya da mikrobiyolojik çalışmalarla ilgili çalışmaları takip etmek
isteyenler için oldukça dinamik, güncel ve renkli bir içerik sunuyor.
Kaynak:
1. Euronews
3. Micropia
12 Şubat 2015 Perşembe
Ebola Virüsü Hakkında İlginç Bilgiler
Albüm: Nasıldır? (Tıpla İlgili Geriye Kalan Her Şey)
Ebola Virüsü Hakkında İlginç Bilgiler
Ebola Virüsü Hakkında İlginç Bilgiler
Ebola virüsünün elektron mikroskobundaki görüntüsü
1.
Mikrobiyolojide virüsler, taşıdıkları
genomun artı veya eksi iplikli olmalarına göre ayrılabilirler. Ebola virüsü,
eksi iplikli RNA taşır; ayrıca viral zarfa ve matrixe sahiptir.
2.
Ebola, ilk kez 1976 yılında Sudan ve
Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde eş zamanlı olarak başlayan iki salgında
görülmüş ve tanınmıştır. Bu salgınlarda her iki ülkede toplam 431 kişi hayatını
kaybetmiştir.
3.
Ebola virüsünün neden olduğu bu
salgınlarda, ölüm oranı yaklaşık %90’dır.
4.
Ebola virüsü hava yoluyla bulaşan bir
hastalık etmeni değildir. Ebola virüsü, insanlara yabani hayvanlarla temas
yoluyla ya da hastalığa sahip insanlarla direk temas sonucu yayılabilmektedir.
5.
Ebola virüsünün laboratuvardaki ilk
görüntüsü 1976 yılında 160000x büyütmeli olarak kaydedilmiştir.
6.
Ebola virüsünün bilinen 5 suşu vardır.
Suş, mikrobiyolojide aynı bakteri veya virüs türünün farklı genetik yapı
gösteren alttürleri ya da gruplarına verilen isimdir. Suşlar arasında
morfolojik, fizyolojik ve ilaçlara karşı direnç yönlerinden farklılıklar
gözlenebilir: Ebola virüsünün suşları şu şekildedir:
-
Ebola Gabon
-
Ebola Reston
-
Ebola Zaire
-
Ebola Sudan
-
Ebola Ivory Coast
Bu
suşlardan dört tanesi insan ve diğer hayvanlarda ölümcül hastalık etmenidir,
sadece Reston virüsü insanlarda hastalık oluşturmayıp bazı hayvanlarda
hastalığa neden olabilmektedir. Ebola Zaire, ilk keşfedilen Ebola virüsüdür, bu
nedenle Zaire ebolavirus olarak
isimlendirilmiştir.
7.
Tipik olarak virüs vücuda girdikten
yaklaşık 8-10 gün sonra ilk semptomlar görülmeye başlamaktadır. Ancak virüsün
kuluçka süresi 3 haftaya dek uzayabilmektedir.
8.
Ebola, ölüm oranı en yüksek
hastalıkların başında geldiğinden, Ebola virüsü Dünya Sağlık Örgütü tarafından biyolojik
ajanların listelendiği potansiyel tehlike içeren mikroorganizma grupları
içerisine dahil edilmiştir.
Kaynaklar
11 Şubat 2015 Çarşamba
Antibiyotiğe Dirençli En Tehlikeli 10 Bakteri
Antimikrobik
rezistans, hastalık ve enfeksiyon nedeni olan mikroorganizmaların, bu
hastalıkları önleyici çeşitli ilaç ve tedavi yöntemlerine karşı
geliştirdikleri, kendilerini koruma ve nesillerini devam ettirme amaçlı
dirençtir. Bakteriler de bu tip mikroorganizmalar olarak kendilerini korumak
için bu tip bir direnç geliştirebilirler. Örneğin, bakterilere karşı kullanılan
en etkili savunma yöntemlerinden biri olan antibiyotiklere karşı bakteriler bir
çeşit direnç kazanırlar. Buna antibiyotik rezistansı denilmektedir.
Aşağıdaki
liste, bu şekilde direnç kazanmış bakterileri göstermektedir. Bu bakteriler
günümüzde insanlar için tehdit unsuru oluşturmaktadır.
Escherichia
coli (E. coli)
İlk
kez tanındığı yıl: 1895
Neden
Olduğu Rahatsızlıklar: İshâl, İdrar Yolu Enfeksiyonu, Menenjit
Antibiyotik
Direnci: Yüksek
Virülans:
Endişe Verici
Aslında
pek çok E. coli bakterisi insanlar
için zararsız ve sindirim sisteminde herhangi bir rahatsızlığa sebep olmadan
yaşayabilmektedir. Ancak bazı çeşitleri çok ciddi rahatsızlıklara neden olmakta;
menenjit ve enfeksiyonlara neden olduğu kadar besin zehirlenmelerinde de etkili
olabilmektedir. E. coli
bakterilerinin bazılarında antibiyotiklere karşı direnç geliştiği gözlenmiştir.
Bilinçsiz antibiyotik tüketiminin bu
bakterilerin dirençlerini artırabileceği ve hastalık yapma potansiyellerinin
yükselebileceği belirtilmektedir.
Acinetobacter
baumannii
İlk
kez tanındığı yıl: 1911
Neden
Olduğu Rahatsızlıklar: Zatürree, Menenjit, İdrar Yolu Enfeksiyonu
Antibiyotik
Direnci: Yüksek
Virülans:
Endişe Verici
Bu
bakteri türü birçok antibiyotiğe karşı dirençli hâle geldi ve şu anda en zor
şartlarda dahi hayatta kalabilecek özelliklere sahip olduğu belirtiliyor. Bu
nedenle bağışıklık sistemi güçlü olmayan hastalarda bu bakterilerle mücadele
etmenin oldukça zor olduğu söyleniyor.
Staphylococcus
aureus (MRSA)
İlk
kez tanındığı yıl: 1884
Neden
Olduğu Rahatsızlıklar: Nekrotizan fasiit (Et Yiyen Bakteri Hastalığı),
Antibiyotik
Direnci: Orta
Virülans:
Tehlikeli
Sıklıkla
MRSA olarak bilinen (metisilin direncine vurgu yapmak üzere) bu bakteri türü,
insanlar arasındaki fiziksel temasla çok kolay yayılabilir ve özellikle deride
ölümcül olabilen bazı hastalıklara neden olabilir. Sıklıkla penisilin türevi
antibiyotiklerle engellenmeye çalışıldığından 1960 yılına kadar hasta
örneklerindeki bakterilerin % 80 gibi bir miktarının antibiyotiklere direnç
kazandığı bilinmektedir. Bu yıldan itibaren bakterinin direncinin bir miktar
arttığı söylenmektedir.
Mycobacterium
tuberculosis
İlk
kez tanındığı yıl: 1882
Neden
Olduğu Rahatsızlıklar: Verem (Tüberküloz)
Antibiyotik
Direnci: Orta
Virülans:
Ölümcül
Verem
hastalığı, yıllarca farklı isimlerle farklı dönemlerde anılmış, tarihte çok
önemli salgınlar sonucu ölümlere neden olmuş, yaklaşık 9000 bin yıl önce dahi
varlığı bilinen çok eski ve ölümcül bir hastalıktır. M.Ö 1300 yıllarında Mısır
kraliçesi Nefertiti’nin veremden öldüğüne inanılmaktadır. Hastalığın görülme
sıklığı genel olarak düşmekle birlikte, neden olan mikobakterinin antibiyotik
direncinin özellikle son 20 yılda arttığı düşünülmektedir.
Neisseria
gonorrhoeae
İlk
Kez Tanındığı Yıl: 1885
Neden
Olduğu Rahatsızlıklar: Belsoğukluğu (Gonore)
Antibiyotik
Direnci: Orta
Virülans:
Endişe Verici
Belsoğukluğu,
cinsel temasla bulaşan ve hem kadınlarda hem erkeklerde üreme bölgelerinde
enfeksiyona neden olan tehlikeli bir hastalıktır. Bu hastalığa neden olan
bakterinin 50 yıl boyunca antibiyotiklere direnç kazanacak şekilde evrimleştiği
gösterilmiştir. Bu nedenle hastalığın tedavisinde çok kez farklı antibiyotikler
kullanılmıştır.
Klebsiella
pneumoniae
İlk
Kez Tanındığı Yıl: 1886
Neden
Olduğu Rahatsızlıklar: Akciğer hastalıkları, Zatürree
Antibiyotik
Direnci: Orta
Virülans:
Endişe Verici
Bu
bakterinin birçok enfeksiyona neden olduğu ve antibiyotiklere karşı önemli bir
direnç kazandığı kanıtlanmıştır. Çoğunlukla orta yaşlı ve bağışıklık sistemi
güçlü olmayan erkek bireylerde tehlike yaratmakta ve oportünist özelliği ortaya
çıkmaktadır. Oportünist bakteriler, normal şartlarda hastalık etkeni olmadan,
yaşadığı konağın bağışıklık sistemi zayıfladığında farklı bölgelerde farklı
şekillerde hastalık meydana getirebilen bakterilerdir.
Pseudomonas
aeruginas
İlk
Kez Tanındığı Yıl: 1872
Neden
Olduğu Rahatsızlıklar: Zatürree, Çeşitli Enfeksiyonlar
Antibiyotik
Direnci: Orta
Virülans:
Endişe Verici
Hızlı
mutasyona uğrayabilme yeteneği, farklı koşullara kolay uyum sağlayabilmesi ve
antibiyotik tedavilerine karşı sıklıkla direnç kazanması, bu bakteriyi önemli
kılmaktadır. Bu bakteri AIDS, Kanser ve sistik fibrozis gibi ölümcül
hastalıklara sahip bireylerde ciddi komplikasyonlara neden olmakta, bu nedenle “oportünist”
olarak nitelendirilmektedir. Bu bakteriyle mücadelenin zor olması, önümüzdeki
yıllarda hastalıklarla mücadele noktasında insanlık için önemli bir tehdit
unsuru oluşturmaktadır.
Clostridium
difficile
İlk
Kez Tanındığı Yıl: 1935
Neden
Olduğu Rahatsızlıklar: İshâl
Antibiyotik
Direnci: Düşük
Virülans:
Tehlikeli
“Süper
böcek” olarak adlandırılan bakterilerdendir. “Süper böcek” terimi, birden çok
dirençli gen taşıtan bakterileri tanımlamak için resmî olmayan bir şekilde
kullanılmaktadır. Bu bakteri, insan kolonunda çeşitli komplikasyonlara neden
olan ve ishâl yapan bakterilerdendir. Birçok kez ishâl salgınına neden olmuş ve
bu salgınlarda birçok kişi hayatını kaybetmiştir.
Streptococcus
pyogenes
İlk
Kez Tanındığı Yıl: 1884
Neden
Olduğu Rahatsızlıklar: Boğaz Ağrısı, Deri Hastalıkları
Antibiyotik
Direnci: Düşük
Virülans:
Ölümcül
Bu
bakteri, diğer birçok bakteri gibi konağına herhangi bir zarar vermeden onunla
birlikte yaşayabilir. Ancak bazı çeşitli dünya genelinde yılda 700 milyondan
fazla enfeksiyona neden olmuştur. Bu enfeksiyonlar penisilinle kolaylıkla
önlenebilirken bazı bakteri çeşitlerinin penisiline direnç kazandığı ve ondan
etkilenmediği bazı vakalarda görülmüştür.
Burkholderia
cepacia
İlk
Kez Tanındığı Yıl: 1949
Neden
Olduğu Rahatsızlıklar: Zatürree
Antibiyotik
Direnci: Düşük
Virülans:
Endişe Verici
Bu
bakteri türü bazı durumlarda insanlarda oldukça tehlikeli olmaktadır.
Bakterinin bazı çeşitlerinde ekstrem koşullara karşı yüksek direnç
gözlenmiştir. Önceden akciğer hastalığı bulunanlarda çok daha tehlikeli
olabilen bu bakteriye karşı son yıllarda yeni tedavi yöntemleri geliştirilmektedir.
Kaynak:
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)