28 Şubat 2015 Cumartesi

Dünya’nın İlk Mikroorganizma Müzesi Micropia!

Albüm: 

Dünya’nın İlk Mikroorganizma Müzesi Micropia!

Micropia, Dünya’nın ilk mikroorganizma müzesi olarak “Görünmezi Gösterir” sloganıyla mikroskop altındaki yaşama ışık tutuyor, vücudumuzda yaşayan bakterilerden kullandığımız eşyalara kadar her türlü nesnede bulunan canlılığı ziyaretçilerine sunuyor.

Micropia'nın girişi ve ilk katı

Micropia Müzesi, geçtiğimiz Ekim ayında Amsterdam’da yaklaşık 10 Milyon Euro maliyetle bir hayvanat bahçesinin bünyesinde açılmıştı. Peki müzede neler var?

Müzeye ilk girdiğinizde sizi tıpkı bilimsel bir laboratuvara benzeyen, mikroskoplar ve deney araçlarla dolu karartılmış bir salon karşılıyor. Burada oldukça ilginç uygulamalar da var. Örneğin bir vücut tarayıcısıyla vücudunuz hangi bölgesinde hangi tür bakterilerin yaşadığını görebiliyor, bir öpüşme esnasında ne kadar bakterinizi karşı tarafa “bulaştırdığınızı” sayabiliyorsunuz. Ayrıca evimizde her gün oldukça steril olduklarını düşünüp kullandığımız pek çok araç gerecin üzerinde ya da yediğimiz yiyeceklerle birlikte yaşayan mikroorganizmaları da görebiliyorsunuz.

Micropia'da mikroorganizmalarla oldukça farklı şekillerde çalışabiliyorsunuz.

Müzede yalnızca bakterileri değil, fungiler, virüs ve alglere kadar pek çok çeşit mikroorganizmayı inceleme şansını elde ediyorsunuz. Bu incelemeler sırasında hangi mikroorganizmanın günlük yaşamımızda hangi fonksiyonu yerine getirdiğini araştırıp bu mikroorganizmaların yaşam için ne kadar gerekli olduğunu hissedebiliyorsunuz.

Micropia'da ayrıca mikroorganizma sergisini gezebilirsiniz.

Müzenin bir de web sitesi var, ziyaret etmek isteyenler ya da mikrobiyolojik çalışmalarla ilgili çalışmaları takip etmek isteyenler için oldukça dinamik, güncel ve renkli bir içerik sunuyor.  

Kaynak:

1.      Euronews
2.      Amsterdam Tips

3.      Micropia

12 Şubat 2015 Perşembe

Ebola Virüsü Hakkında İlginç Bilgiler

 Albüm: Nasıldır? (Tıpla İlgili Geriye Kalan Her Şey)

Ebola Virüsü Hakkında İlginç Bilgiler

Ebola virüsünün elektron mikroskobundaki görüntüsü

1.   Mikrobiyolojide virüsler, taşıdıkları genomun artı veya eksi iplikli olmalarına göre ayrılabilirler. Ebola virüsü, eksi iplikli RNA taşır; ayrıca viral zarfa ve matrixe sahiptir.

2.   Ebola, ilk kez 1976 yılında Sudan ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde eş zamanlı olarak başlayan iki salgında görülmüş ve tanınmıştır. Bu salgınlarda her iki ülkede toplam 431 kişi hayatını kaybetmiştir.

3.   Ebola virüsünün neden olduğu bu salgınlarda, ölüm oranı yaklaşık %90’dır.

4.   Ebola virüsü hava yoluyla bulaşan bir hastalık etmeni değildir. Ebola virüsü, insanlara yabani hayvanlarla temas yoluyla ya da hastalığa sahip insanlarla direk temas sonucu yayılabilmektedir.

5.   Ebola virüsünün laboratuvardaki ilk görüntüsü 1976 yılında 160000x büyütmeli olarak kaydedilmiştir.

6.   Ebola virüsünün bilinen 5 suşu vardır. Suş, mikrobiyolojide aynı bakteri veya virüs türünün farklı genetik yapı gösteren alttürleri ya da gruplarına verilen isimdir. Suşlar arasında morfolojik, fizyolojik ve ilaçlara karşı direnç yönlerinden farklılıklar gözlenebilir: Ebola virüsünün suşları şu şekildedir:

-       Ebola Gabon
-       Ebola Reston
-       Ebola Zaire
-       Ebola Sudan
-       Ebola Ivory Coast

Bu suşlardan dört tanesi insan ve diğer hayvanlarda ölümcül hastalık etmenidir, sadece Reston virüsü insanlarda hastalık oluşturmayıp bazı hayvanlarda hastalığa neden olabilmektedir. Ebola Zaire, ilk keşfedilen Ebola virüsüdür, bu nedenle Zaire ebolavirus olarak isimlendirilmiştir.

7.   Tipik olarak virüs vücuda girdikten yaklaşık 8-10 gün sonra ilk semptomlar görülmeye başlamaktadır. Ancak virüsün kuluçka süresi 3 haftaya dek uzayabilmektedir.

8.   Ebola, ölüm oranı en yüksek hastalıkların başında geldiğinden, Ebola virüsü Dünya Sağlık Örgütü tarafından biyolojik ajanların listelendiği potansiyel tehlike içeren mikroorganizma grupları içerisine dahil edilmiştir.

Kaynaklar


11 Şubat 2015 Çarşamba

Antibiyotiğe Dirençli En Tehlikeli 10 Bakteri





Antimikrobik rezistans, hastalık ve enfeksiyon nedeni olan mikroorganizmaların, bu hastalıkları önleyici çeşitli ilaç ve tedavi yöntemlerine karşı geliştirdikleri, kendilerini koruma ve nesillerini devam ettirme amaçlı dirençtir. Bakteriler de bu tip mikroorganizmalar olarak kendilerini korumak için bu tip bir direnç geliştirebilirler. Örneğin, bakterilere karşı kullanılan en etkili savunma yöntemlerinden biri olan antibiyotiklere karşı bakteriler bir çeşit direnç kazanırlar. Buna antibiyotik rezistansı denilmektedir.

Aşağıdaki liste, bu şekilde direnç kazanmış bakterileri göstermektedir. Bu bakteriler günümüzde insanlar için tehdit unsuru oluşturmaktadır.

Escherichia coli (E. coli)

İlk kez tanındığı yıl: 1895
Neden Olduğu Rahatsızlıklar: İshâl, İdrar Yolu Enfeksiyonu, Menenjit
Antibiyotik Direnci: Yüksek
Virülans: Endişe Verici

Aslında pek çok E. coli bakterisi insanlar için zararsız ve sindirim sisteminde herhangi bir rahatsızlığa sebep olmadan yaşayabilmektedir. Ancak bazı çeşitleri çok ciddi rahatsızlıklara neden olmakta; menenjit ve enfeksiyonlara neden olduğu kadar besin zehirlenmelerinde de etkili olabilmektedir. E. coli bakterilerinin bazılarında antibiyotiklere karşı direnç geliştiği gözlenmiştir. Bilinçsiz antibiyotik tüketiminin bu bakterilerin dirençlerini artırabileceği ve hastalık yapma potansiyellerinin yükselebileceği belirtilmektedir.

Acinetobacter baumannii

İlk kez tanındığı yıl: 1911
Neden Olduğu Rahatsızlıklar: Zatürree, Menenjit, İdrar Yolu Enfeksiyonu
Antibiyotik Direnci: Yüksek
Virülans: Endişe Verici

Bu bakteri türü birçok antibiyotiğe karşı dirençli hâle geldi ve şu anda en zor şartlarda dahi hayatta kalabilecek özelliklere sahip olduğu belirtiliyor. Bu nedenle bağışıklık sistemi güçlü olmayan hastalarda bu bakterilerle mücadele etmenin oldukça zor olduğu söyleniyor.

Staphylococcus aureus (MRSA)

İlk kez tanındığı yıl: 1884
Neden Olduğu Rahatsızlıklar: Nekrotizan fasiit (Et Yiyen Bakteri Hastalığı),
Antibiyotik Direnci: Orta
Virülans: Tehlikeli

Sıklıkla MRSA olarak bilinen (metisilin direncine vurgu yapmak üzere) bu bakteri türü, insanlar arasındaki fiziksel temasla çok kolay yayılabilir ve özellikle deride ölümcül olabilen bazı hastalıklara neden olabilir. Sıklıkla penisilin türevi antibiyotiklerle engellenmeye çalışıldığından 1960 yılına kadar hasta örneklerindeki bakterilerin % 80 gibi bir miktarının antibiyotiklere direnç kazandığı bilinmektedir. Bu yıldan itibaren bakterinin direncinin bir miktar arttığı söylenmektedir.

Mycobacterium tuberculosis

İlk kez tanındığı yıl: 1882
Neden Olduğu Rahatsızlıklar: Verem (Tüberküloz)
Antibiyotik Direnci: Orta
Virülans: Ölümcül

Verem hastalığı, yıllarca farklı isimlerle farklı dönemlerde anılmış, tarihte çok önemli salgınlar sonucu ölümlere neden olmuş, yaklaşık 9000 bin yıl önce dahi varlığı bilinen çok eski ve ölümcül bir hastalıktır. M.Ö 1300 yıllarında Mısır kraliçesi Nefertiti’nin veremden öldüğüne inanılmaktadır. Hastalığın görülme sıklığı genel olarak düşmekle birlikte, neden olan mikobakterinin antibiyotik direncinin özellikle son 20 yılda arttığı düşünülmektedir.

Neisseria gonorrhoeae

İlk Kez Tanındığı Yıl: 1885
Neden Olduğu Rahatsızlıklar: Belsoğukluğu (Gonore)
Antibiyotik Direnci: Orta
Virülans: Endişe Verici

Belsoğukluğu, cinsel temasla bulaşan ve hem kadınlarda hem erkeklerde üreme bölgelerinde enfeksiyona neden olan tehlikeli bir hastalıktır. Bu hastalığa neden olan bakterinin 50 yıl boyunca antibiyotiklere direnç kazanacak şekilde evrimleştiği gösterilmiştir. Bu nedenle hastalığın tedavisinde çok kez farklı antibiyotikler kullanılmıştır.

Klebsiella pneumoniae

İlk Kez Tanındığı Yıl: 1886
Neden Olduğu Rahatsızlıklar: Akciğer hastalıkları, Zatürree
Antibiyotik Direnci: Orta
Virülans: Endişe Verici


Bu bakterinin birçok enfeksiyona neden olduğu ve antibiyotiklere karşı önemli bir direnç kazandığı kanıtlanmıştır. Çoğunlukla orta yaşlı ve bağışıklık sistemi güçlü olmayan erkek bireylerde tehlike yaratmakta ve oportünist özelliği ortaya çıkmaktadır. Oportünist bakteriler, normal şartlarda hastalık etkeni olmadan, yaşadığı konağın bağışıklık sistemi zayıfladığında farklı bölgelerde farklı şekillerde hastalık meydana getirebilen bakterilerdir.

Pseudomonas aeruginas

İlk Kez Tanındığı Yıl: 1872
Neden Olduğu Rahatsızlıklar: Zatürree, Çeşitli Enfeksiyonlar
Antibiyotik Direnci: Orta
Virülans: Endişe Verici
Hızlı mutasyona uğrayabilme yeteneği, farklı koşullara kolay uyum sağlayabilmesi ve antibiyotik tedavilerine karşı sıklıkla direnç kazanması, bu bakteriyi önemli kılmaktadır. Bu bakteri AIDS, Kanser ve sistik fibrozis gibi ölümcül hastalıklara sahip bireylerde ciddi komplikasyonlara neden olmakta, bu nedenle “oportünist” olarak nitelendirilmektedir. Bu bakteriyle mücadelenin zor olması, önümüzdeki yıllarda hastalıklarla mücadele noktasında insanlık için önemli bir tehdit unsuru oluşturmaktadır.

Clostridium difficile

İlk Kez Tanındığı Yıl: 1935
Neden Olduğu Rahatsızlıklar: İshâl
Antibiyotik Direnci: Düşük
Virülans: Tehlikeli

“Süper böcek” olarak adlandırılan bakterilerdendir. “Süper böcek” terimi, birden çok dirençli gen taşıtan bakterileri tanımlamak için resmî olmayan bir şekilde kullanılmaktadır. Bu bakteri, insan kolonunda çeşitli komplikasyonlara neden olan ve ishâl yapan bakterilerdendir. Birçok kez ishâl salgınına neden olmuş ve bu salgınlarda birçok kişi hayatını kaybetmiştir.

Streptococcus pyogenes

İlk Kez Tanındığı Yıl: 1884
Neden Olduğu Rahatsızlıklar: Boğaz Ağrısı, Deri Hastalıkları
Antibiyotik Direnci: Düşük
Virülans: Ölümcül

Bu bakteri, diğer birçok bakteri gibi konağına herhangi bir zarar vermeden onunla birlikte yaşayabilir. Ancak bazı çeşitli dünya genelinde yılda 700 milyondan fazla enfeksiyona neden olmuştur. Bu enfeksiyonlar penisilinle kolaylıkla önlenebilirken bazı bakteri çeşitlerinin penisiline direnç kazandığı ve ondan etkilenmediği bazı vakalarda görülmüştür.

Burkholderia cepacia

İlk Kez Tanındığı Yıl: 1949
Neden Olduğu Rahatsızlıklar: Zatürree
Antibiyotik Direnci: Düşük
Virülans: Endişe Verici

Bu bakteri türü bazı durumlarda insanlarda oldukça tehlikeli olmaktadır. Bakterinin bazı çeşitlerinde ekstrem koşullara karşı yüksek direnç gözlenmiştir. Önceden akciğer hastalığı bulunanlarda çok daha tehlikeli olabilen bu bakteriye karşı son yıllarda yeni tedavi yöntemleri geliştirilmektedir.

Kaynak:

1.      MicrobiologyWorld