Bugün
bildiğimiz üzere insan genomu yaklaşık 3 milyar baz çifti ve binlerce gen içeriyor,
ancak bu baz çiftlerinin ve genlerin ne kadarı gerçekten “önemli” bir iş yapıyor?
PLOS Genetics üzerinden evrimsel bakış açısıyla yayımlanan yeni sonuçlar sizi
şaşırtabilir!
DNA'mız muazzam bir bilgi yığını içermekte ancak genlerimizin ne kadarı bizim için "işlevsel" ?
DNA'mızda kullanmadığımız bölgeler var mı?
İki
yıl önceki araştırmalarda insan DNA’sının önemli bir kısmının, yaklaşık %80’inin
işlevsel olduğu iddia edilmişti. Bu sayı aslında Encyclopedia of DNA Elements (ENCODE) projesinden elde
edilen yorumlamalara dayanıyordu. Ardından bu araştırmalar, bu yorumu saçma
olarak niteleyen, içlerinde genetikçi Dr. Dan Graur’un da bulunduğu birçok
bilim insanına rağmen, hemen çeşitli haber kaynakları tarafından alınmış,
birçok medya organına ulaştırılmıştı.
Şimdi, İngiltere’deki the University of Oxford's
Wellcome Trust Centre for Human Genetics'de görevli Dr. Gerton
Lunter tarafından yönetilen bir çalışma, önceki yorumlamaların aksine insan
genomunun sadece 8.2 oranında işlevsel olduğunu iddia ediyor! Evet, yüzde
seksen ile yüzde sekiz arasındaki farkı inanılmaz bulabilir ve yakın zamanda
gerçekleştirilen bu çalışmaların nasıl bu kadar farklı bir sonuca
ulaşabildiğini sorgulayabilirsiniz. Melbourne Üniversitesi’nde araştırma
görevlisi Dr. Charles Robins’in ifade ettiği gibi sayılardaki bu büyük
farklılık, aslında “fonksiyonel, işlevsel” teriminin tanımlamalarındaki
farklılıklardan geliyor. Şimdi buna bir bakalım:
ENCODE, işlevselliği, “biyokimyasal fonksiyon”
olarak tanımlamıştı. Bunun anlamı şudur ki, eğer DNA’nın belli bir kısmı veya
geni özgül bir proteini sentezlemekte kullanılırsa, bu protein bireyin üzerinde
belirgin bir etki yaratmasa da DNA’nın bu bölümü işlevsel kabul ediliyor. Haliyle
bunun sonucu olarak DNA’nın protein sentezlemekte kullanılan kısımları, başka
hiçbir özellik aranmadan işlevsel kabul edilerek %80 sayısına ulaşılıyor.
Ancak Dr. Graur ve Dr. Robin gibi araştırmacılar bu tanıma karşı çıkıyor. Karşı
çıkanlar arasında çalışmanın yönetici üyesi olan Gerton Lunter da var.
Oxfordlu
araştırmacıların çalışmalarına göre DNA parçaları, sadece genlerimizin yeni
nesillere ne kadar sağlıklı aktarılmalarıyla ilgili olarak belirli bir “işlev”
kazanıyor. Bu bakımdan DNA, eğer üreme başarımızı olumlu yönde etkilerse ve
genlerimiz ileri nesillere korunarak aktarılırsa, işlevsel parçalar içermiş
oluyor. Bu yeni tanıma göre insan genomunun %90’ından fazlası çok da işe yaramayan
bölümler içeriyor. Bu yüzden, uzayıp giden bu DNA parçaları, yıllar içerisinde
evrim yoluyla kazandığımız bir yükten fazlası olmayabilir. The Guardian’a
konuşan Lunter, konuyla ilgili olarak şunları söyledi:
“Bilimsel açıdan ele alırsak, genomumuzun
yaklaşık %92’sinin bizim biyolojimize önemli bir şey kattığı noktasında hiçbir
delilimiz yok.”
Bilim
insanları bu sayılara, insan genomunu diğer memelilerin, özellikle de farelerin genomlarıyla
karşılaştırarak ulaştılar. Memelilerin milyonlarca yıl süren evrimi sürecinde
genomların değişimleri, bu çalışmayı şekillendirdi. Çeşitli gözlemler de bu
sayıları destekliyor. İnsanlar ve diğer memeli türlerinin ortak genlerine bakan
araştırmacılar, buradan DNA’nın yalnızca %7.1 ile 9.2 arasında bir değerde hiç
değişmeden korunduğunu gözlemlediler. Bu sayılar da bize DNA’nın işlevsel
kısımları hakkında çarpıcı bilgiler veriyor. Tahmin edersiniz ki evrime göre
aktarılan genlerin başarısı, o türün ileri nesillere adaptif olarak
aktarılmalarıyla belirlendiğinden, elde edilen sonuçlar, yeni “işlevsellik” tanımına
uygunluk gösteriyor.
Çalışmalarda özellikle farelerin genomları, insanlarla karşılaştırıldı. İnsan ve fare genomlarının protein kodlayan genlerinin büyük benzerlikler taşıdığı keşfedildi. Bu sayı, genomun sadece yaklaşık %2.2'sine denk geliyor
Peki
bu yaklaşık %8’lik kısımda hangi genler var? Genlerimizin yalnızca %1-2’lik
kısmı, hayatta kalmamıza yardımcı çok önemli biyolojik süreçleri idare etmekte
kullanılıyor. Bu son çalışma kalan %7’lik kısmın da önemli proteinleri kodlayan
genlerin aktivasyonlarına dahil olan farklı zamanlarda farklı etmenler altında
cevap veren, onları düzenleyen bölüm olduğunu gösteriyor.
Oxfordlu bilim insanlarının çalışmasında DNA'nın fonksiyonelliği, evrimsel süreçte aktarılan genlerin başarıyla korunup korunmamasına göre belirlendi.
Aklımıza
şu soru gelebilir: madem yaklaşık %8’ “işlevsel” bir genomumuz var, öyleyse
geri kalan büyük bir kısmı neden taşıyoruz? Lunter’in açıklamalarına göre daha
küçük DNA’lara sahip olmak konusunda doğa pek de cimri değil. Örneğin buğday,
bizden çok daha büyük bir genoma sahip. Çünkü hiçbirimiz bir sanat eseri gibi kusursuz
olmak için tasarlanmadık, aksine son derece karışık ortam ve şartlarda
evrimleştik. Elde edilen bulgular da bu durumun en önemli kanıtı. Ancak şu an
yararlı olmayan kısımların ileri bir evrimleşme sürecinde yararsız kalıp kalmyacağı
konusunda net bir şey söyleyemeyiz. Belki bu kısımlar bize bir gün lazım
olacak. Evrimsel açıdan korunmamış bu bölgeler, evrimleşme devam ettiği sürece
organizmamızı daha adaptif kılabileceğinden, “işlevsel” tanımıyla ortaya
konulan sayılar aslında şu anda var olan evrimsel duruma göre ortaya çıkmış
sayılar. Dolayısıyla %92’lik kısmı kolaylıkla göz ardı edemeyiz.
Sonuç
olarak evrim, bize canlı vücudunda neyin önemli olduğunu ve neyin gereksiz
olduğunu söyleyen, canlılar arasında müthiş bağlar kuran bir yaklaşım olarak canlılık biliminde çok önemli bir yer teşkil ediyor. Evrim penceresinden incelediğimiz canlılık, bize moleküllerden popülasyonlara dek sahip olduğumuz tüm düzeyler hakkında ilginç ve yepyeni bilgiler sağlıyor. DNA'nın işlevselliği konusunda ortaya konan farklı sonuçlar da bunun bir göstergesi konumunda.
Kaynaklar:
1. Phys.org
4. The
Guardian
6. Your Genome
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Soru ve görüşlerinizi yapıcı üslûp dahilinde lütfen bildiriniz.